24 Eylül 2011 Cumartesi

ANTİK YUNAN MODASI

Genelde bir bez parçası ve deri sandaletle bilim, sanat ve politikayı geliştiren bir uygarlıktan bahsediyoruz. Adı Yunan belki ama içinde yer alan halkların bir çoğu Anadolulu. Bu şahıslar giysiye bu kadar para verdiğimizi duysalardı mermerle döverlerdi bizi. Zira en zengini ile en fakiri arasında dokuma kumaş farkı bile yok. Sadece giysi, işte o kadar. Gerçi zenginler takı açısından fark atıyorlardı ama neyse şimdi.

İlk olarak chiton demeliyiz sanırım. En yaygın olay bu. Nadir olarak tek omuzlu giyilen, dörtgen bir kumaş. Omzundan ister iğneyle tuttur, ister broşla. Sonradan bu elbisenin broşla tutturulması yasaklanmış çünkü bazı kadınlar broşu kesici alet gibi silah yerine kullanıyorlarmış.  Kemer tercih sebebi. İonik ve Dorik olmak üzere iki chiton çeşiti var. Şöyle:


Kadınlar için Ionik Chiton


Ionik Chiton Erkek Modası


Dorik Chiton


Dorik Chiton (For Men)


Chitonların tutturulduğu iğneler
Aynı zamanda himation da çok yaygın. Felsefeciler, sanatçılar ve sporcular, ekseriyetle bu stili benimsiyorlar. Bu giysinin her zaman bir omzu açık. Antik yunan, muhteşem ruh&muhteşem vücut sentezine takıldıkları için ve neredeyse hiçbirinin kilo problemi olmadığı için bu giysiyi gösteriş amacıyla giyiyorlarmış. Erkeklerin göğsü tamamen açık, kadınlarınki ise bir hayli dekolte.
Himation


Himation-Kadın

Bunun haricinde spor müsabakalarında erkeklerin giydiği perizoma var. Yarışlar çıplak yapıldığından çıkarması kolay olsun diye onu giyiyorlarmış.

Ayaklarına sandalet giydiklerini biliyoruz. Ama soğuk günlerd yüksek topuklu botlar giyiyorlar pelerinleriyle beraber. Pelerin dediysem Metin Milli pelerini değil tabi ki, battaniye gibi bir şey giyiyorlarmış.

Sandalet
Bot
Saç stillerine gelirsek, salaş kullanım hakim. Yaşayış belli çünkü, sımsıkı toplayıp ne yapacak kafayı. Rahat takılıyor bu insanlar, saç sakal falan rahat şeyler yani.

Düğünlerinde ise erkek ve kadın defne yaprağından taç takıyormuş. Kadınlar bellerine herkül düğümü adı verilen düğümlü kemerden takıyormuş. Kuşak geleneği bir hayli eskiymiş yani.

Şimdi o kadar yazdım ama antik yunanda giysilerin pek bir şey ifade etmediğini söylüyor arkeologlar. 

10 Eylül 2011 Cumartesi

MİLETOS'UN SÖYLEDİKLERİ: DÜNYA YUVARLAK

Miletos'a ilk girdiğimde müzesi henüz tadilattaydı. Müzenin bir antik eser odası gibi değil gösterişli bir sergi alanı olmasına dikkat ediliyordu.

Bir sürü İon ve Karia şehri gezdik. İçlerinde beni Miletos kadar etkileyebilen başka bir şehir olmadı. Bunun nedenini akademik olarak açıklamam zor. Estetik olarak açıklayabilirim belki.

Öncelikle şehrin planlaması harika ve ilginç. Hippodamos zat-ı muhterem ızgara sistemi diye bir şey ortaya atıyor. Bu sisteme göre hiçbir ev başka bir evin manzarasını engellemiyor ve şehirde çıkmaz sokak falan bulunmuyor. Birbirine paralel ve aşamalı yüksekliğe sahip evler bunlar. Sokaklar da birbirini dik kesiyor.


Miletos Şehir Planı


Müthiş bir agora kapısı da var ama taa Almanya'ya gitmemiz lazım görmek için. Bergama Museum'da. Yanlış duymadınız, kocaman kapıyı yüklenip götürmüşler.
 
Bergama Museum'daki Miletos Agora Kapısı. Orjinal.
Tabi ki bununla sınırlı değil, kent sürekli değişim halinde.Eskiden kalma her yapıyı korumak o dönemli miletlilerin görevi olmuş.

Amfitiyatroya gelince (bu arada amphi geri dönüş demekmiş, akustikten yola çıktılar sanırım) oldukça etkileyici. 15.000 kişilik. Festival düzenlediklerinde, alın altınıza bir gazete, yayılın çimlere, nasılsa bi 10000 kişi kıç kıça oturursunuz, biz de yolumuzu buluruz, dememiş bu adamlar. Titizlikle mermer oymuşlar, basamaklara aslan pençesi yerleştirmişler ki, "Sanat kadar kitleye de saygı duyuyoruz." hissini bize aktarabiliyorlar.



Burası emekli olunca yerleşilebilecek tandansta bir ege kasabası değil. Bildiğin metropol. Çok büyük bir liman şehri. Karadeniz kıyılarında kolonileri var, o kadar yani.

Bu büyük Karia-İonia kenti, İon birliğine katıldığı dönemlerde Atina'daki Delphi Tapınağı'na müteakip inşa edilen Apollon Tapınağı'na giden kutsal yolun da start aldığı yer. Bu kutsal yolun başladığı Delphinionda ise büyük bir stoa yapısı var. Ancak büyük menderesin artı birleri ortamı alüvyonla doldurduğundan bir kısmı bataklığa dönüşmüş stoanın. Merdivenleri falan hep su altında. Ama hala çok güzel.


Delphinion

Ortamda bir de Roma Hamamı var. Faustina Hamamı olarak geçiyor. "Faust, hımm Goethe burdan mı arakladı acaba cehennem kadar sıcak gibi yani yoksa şöyle mi böyle nasıl oluyeeerttgjşjsş..."diye şüphelerim olsa da bu ismin Marcus Aurelius'un karısı Faustina'dan geldiğini biliyoruz. Meğer parayı bastırmış ve 1900 yılllık boyaları bile görülebilen bu büyük kompleksi inşa ettirmiş Faustina. Rahmetle uyusun.


Faustina Hamamı (Cehennem Odaları)


Hamam'ın Frigidaire Odası (Aslanlı Havuz)


Faustina Hamam'ında bulunan Apollon ve Perilerinin Heykeli. (Burada Apollon lir çalan zarif bir tanrı şeklinde tasvir edilmiş.)
O kadar güzel bir doğası var ki, yürüyüşümüzde çitlembik, çam, badem, sedir, zeytin ve kavak ağaçları gördük. Zamanında Thales'in başımıza formüller yağdırmasın hiç yadırgamadım orayı gezerken. Olabildiğine bereketli olan bu topraklarda sorgulamamak ve düşünmemek yakışık almazdı doğrusu. Dünyanın dairesel bir yörüngesinin ve küresel şeklinin olabileceği fikri Anaksimandros ve Thales'in "mi acaba?" sorularıyla dalgalara bakarak irdelenmiş burada. Buna yönelik sanatsal atıf, Ephesos'taki Traianus Çeşmesi'nde İmparator Traianus'un ayağının altındaki top şeklindeki dünya olarak karşımıza çıkmıştı.


Thales Büstü.

Anaksimandros (Thales'in Talebesi)

4. Karia, Karialılar ve Mylasa Sempozyumu

Sadece meslek odalarının düzenlediği tüm sempozyumlar gibi bilimsel niteliği eksik olan bir sempozyum daha geldi ve geçti. Ancak bu durum, sempozyumu düzenleyenlerin hatası değil, destek vermeyen kurumların hatası maalesef. Bölgesel arkeolojinin yurtdışı odaklı çalışmalarını ve küreselleşmeyi öven yurdum yöneticilerinin daha bölgesel kalkınmadan haberi olmadığını şu ufacık sempozyumdan görebiliyoruz. Fakat ortada büyük bir yanılgı var.

Karia her ne kadar yunan ve pers kültürü tesirinde kalmış olsa da gerçek anadoluluların yaşadığı bölgelerden biri. Bilim ve sanata önem vermiş, ticareti geliştirmiş hatta o dönemin NATO su sayılabilecek Delos Birliğini ayakta tutmuş bir halkı var. Sempozyum konuşmacılarından Lagina kazı başkanı Prof.Dr. Ahmet Tırpan'ın da söylediği gibi: "Bu kadar önemli tarihi verilerle dünyaya yön vermek mümkün. Çünkü tarihi yönetenler dünyayı yönetirler." Karia günümüz dünyasının politikalarına ayna tutacak yerlerden biri. Peki neden bu kadar ilgisiziz?Cevabı çok uzun, ama bilindik. Gerçek anadolu tarihini 1071'e bağlıyoruz çünkü. Anadolu'nun kapılarını ilk biz açmadık.

Tarihe, onu kişiselleştirmeden yaklaşabildiğimiz ölçüde kazançlı çıkabiliriz. Bu topraklarda yaşıyorsak anadolunun orta yerindeki Kaman'da, japonların ne aradığını kendimize sorabilirsek kazanabiliriz.

Sempozyumun niceliğini eleştirmek çok kolay. Yok salon kötüydü, yok ses duyulmuyordu, yok bildiri kitapçığı bile yayınlanmadı,..vs. Ama niteliğini eleştirmek için öğrencilere verilen tarih dersinin içeriğini ve yetişkin eğitimi kıstaslarını gözden geçirmek gerekiyor. Yine tüm sorunlarda olduğu gibi olay daha derine bağlanmakta.

Labranda gezisi ve Sinuri adında bir antik yerleşkenin varlığının duyulması adına yapılan çalışmalar orada zaman geçirmeye değerdi. Bir de Panamara var tabi ki. O da başka bir yazıda.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

LAODIKEIA: OKTAY BUZDOLAPLARI

Aile Şerefi filminde fabrika sahibi adam üreteceği buzdolabının adını OKTAY (oğlu) olarak belirlemiştir. Laodikeia'nın da isim babası II. Antiokhos. Kurduğu şehre karısının ismini vermiş. Laodike kendileri. Güzel bir kadın tabi.

Laodike





Biz de bu şehri bir görelim dedik. İlk gidişimizde nazik bir dille geri çevrildik. Haliyle saat 16.55 olmuş, bir de deli gibi yağmur yağıyor, işte bi bakalım demiştik sadece. Bir arkadaşa bakıp çıkacağız da diyemedik. Geri döndük. Sonraki gidişimiz gayet planlı programlı oldu ve sonunda şehre girmeyi başardık.

Girişte Suriye Caddesi var. Şehrin en işlek ortamı. Sütunlu bir yol ve adını Suriye tarafına doğru inşa edilmesinden alıyor. Bir zamanlar görkemli Polemon'un (bir nev-i pokemon- karga polemon) bu caddeden geçtiğini düşününce Battal Gazi'ye "Yavaş ol dostum, bu adam ne kancık kelleli ne de ödlek bedenli." demek istiyor insan.

Suriye Caddesi. Böyle uzanıııııp gidiyor.


Bu caddede giderken sağda, dönerken solda kocaman bir yapı var. Tapınak A demişler. "Ne tapınağıdır bu kardeş? A diye bir tanrıları mı var?" diye sormamıza gerek kalmadı. Kod adı A imiş. Yani normalde tapınağın kim için ne için yapıldığı yakında bilinir herhalde. Bazı spekülasyonlar varmış. Bu tapınak belki Sebasteion tapınağı (İmparatorlara ait tapınak) olabilirmiş. Çalışmalar hala sürüyor. Bu arada Allah onlara sabır versin. Güneşin bağrında yanıp kavruluyorlar arkeoloji aşkına. Tabi çıkan şeyler o kadar kıymetli ki, değiyor olmalı. Ancak benim gördüğüm, güzelim gençlerimiz adeta bir Jay-Z, bir Snoop Dogg hatta bir Miss Eliot olmuşlar.

Tapınak A
Sonrasında Caracalla Çeşmesi var. Hemen biraz ileride. Yani başka türlü tarif edemem. Şehrin kuzeydoğusuymuş, güneybatısıymış hiç bilemiyorum. Pusulayla, şehir planıyla gezen insanlar değiliz sonuçta. her neyse bu çeşme, kraldan çok kralcı arkadaşların marifeti. İmparator Caracalla (roma), şehre geldiğinde onu şereflendirmek istemişler. Sonra bu yapıyı inşa etmişler. Bir sürü tadilatla vaftizhaneye dönüştürülecek bir macera olmuş onunkisi. Çeşmenin duvarında kabartmalar mevcut. Şimdi her yöne dağılmış bu kabartmaları dikkatlice bakarsanız görebilirsiniz. Burada anlatılan öyküler türlü türlü.

Öncelikle Theseus'un yarı insan yarı boğa olan Minotauros'u öldürmesi anlatılıyor. Theseus kahraman bir tip. Biyolojik babası Poseiodon. Ama ona babalık eden kişi Atina Kralı Aegeus. Zaten oğlunun öldüğünü düşünerek kendini denize atıp öldürmüştür. O gün bugün o denize Ege Denizi deniyor. Minotauros'a gelince, o da Girit Kralının oğlu. Neden senin gibi benim gibi bir insan değil diye sorarsanız, Giritli Minos boğalara epey düşkünmüş derim.

İkincisi ise Zeus'un Ganymedes'i kaçırması. Ganymedes çok güzel bir erkektir. Ama yakışıklı değil güzel. Zeus da bunu çok beğenir, kartal donuna girip çocuğu kaçırır. Sonra ne olmuştur bilmiyoruz. Zeus'un zaten tercihlerini anlamak gerçekten zor. Sonra Ganymedes'in babasına, onun tav olacağını düşündüğü ölümsüz atlar falan armağan ediyor. Enteresan.



Caracalla Çeşmesi

Efes'e giden tarafta bir de Efes Caddesi var. Orası da son derece görkemli ve şenliklerin falan düzenlendiği bir yer. Araba yarışları bile oluyormuş Roma döneminde.

Meclis binasında (bouleuterion) Cicero, demokrasi konuşması yapmış. Önemli bir an olmalı tarihte.

Kuzey Tiyatrosu biraz nanay bir ortam. Ama iyileştirilince temsilleri çok güzel ağırlayacağından eminim. Çünkü gerçekten çok büyük.


20.000 kişilik Kuzey Tiyatrosu. Hoş ortam.


Şehirdeki en eski tiyatro ise Batı Tiyatrosu. Hellenistik dönem mahsulü. Burası 15.000 kişilik. Tahmini planda daha görkemli bir sahne düzeni var. Ama burası Laodikeia halkına yetmeyince Kuzey Tiyatro'yu yapıyorlar. Sanata ve sanatçıya düşkün sakinleri var demek ki.

Başka yazılacak çok şey var ama görsel eksikliğinden devam edemiyorum. Oysa Roma Hamamı ve Agora için de bahsetmeye değer çok şey var. Özet geçilecek gibi değil. O yüzden şimdilik bu kadar.



10 Ağustos 2011 Çarşamba

İASOS: SUDA BALIK OYNUYOR

Iasos, şimdiki Kıyıkışlacık köyünün asıl yerleşkesinin adı. Zamanında Mikenlerin bile gelip yerleştiği, çok eski bir tarihe dayanıyor şehir. (Böbürlenme Ion, senden eski Miken var.)

Balık pazarının bulunduğu yer, şimdiki Kıyıkışlacık dalyanının hemen ortasında. Içinde çok güzel bir açık hava müzesi var. Çalışanları oldukça cana yakın. Içinde genellikle büstler, soylulara ait kadın ve erkek heykelleri, değirmen taşları ve sunaklar var.


Iasos'ta Balık Pazarı Stoası

Antik kente gelince, zeytin  ağaçlarının arasındaki yoldan geçip kocaman agora kapısıyla karşılasınca "Burası sandığımızdan da büyük!" dedik. Içeri girdik, nasıl güzel bir agorası var, anlatamam görmen lazım.


Dionysos Heykeli

Once goze bouleuterion (meclis binasi) carpiyor. Tas catlasa 500 kisi alir. Sehrin buyuklugu goz onune alinirsa dusuk bir kapasite. Ama Iasoslular tuccardi. Siyasi islerini genellikle limanda hallederlerdi belki.
Bouleuterion'un yanindaki cetrefilli yoldan Artemis Tapinagi ve Sunagina ulasabildik. Pek bir kalinti olmasa da, tapinak terasindan buyuk bir tapinak oldugu anlasiliyor. E herhalde, Artemis bu, bereket ondan sorulurmus. Aman bi gider yapmasin diye habire tapinak cikarmislar anlayacaginiz. Cok tarz.

Artemis Tapınağı'ndaki Altarlar ve SunakTaşları

Sunak Taşı
Sonrasinda sutunlu yol ve stoalar var. Bu yol enva-i cesit sutunun kol gezdigi, sehrin kozmopolit yapisinin sergilendigi harikulade bir yapi. Nasil mi oluyor, soyle oluyor:

Dorik sutunu var. Gosterissiz, ufak kivrimli; arsitrava (sutunlarin ustundeki ilk kolon) kaidesiz baglanan bir basliga sahip. Dorlarla ilintili oldugu kadar Mikenler de ayni seyi ahsapla yapmis diyenler var.


Dorik Düzen
Sonrasinda Ionik duzen var. Dorikten bir yuzyil kadar sonra cikmis. Bunun basliklari guzelce kenara dogru tasiyor. M.O. 570 lerde falan.

İonic Düzen
En yenisi ve en havalisi Korinth duzen. Yeni dediysem 2400 yillik. En cok kullanilan da bu. Yani salt bu baslik degil de, sentezlenerek en cok kullanilan bu. Bu sutunun basliginda akantus yapraklari var. Akantus, arkaik donemde koruyucu bitki olarak bellenmis. Bu nedenle ciddi yapilarinda ozellikle Korinth baslik tercih ediliyor. Roma doneminde kompozit baslik (ionik-korinth), greko-romen baslik (dorik-korinth) gibi sentezleri mevcut.

Korinth Düzen
Iasos'ta kullanilan dil sadece Yunanca degil. Isin icinde Karca da var. Karca tuhaf dil. Tum Karia haril hurul Karca konusurken, Yunanca yazisiyor. Yani resmi dil bir nevi Yunanca. Asla resmi dili ikiye bolme niyetleri yok. Kafa karisikligi ve anlatim bozuklugundan olesiye korkuyorlar. Cunku o zamanlar sofa yerine sopa yazarsan savas cikarmis. (Hala da oyledir). Boylelikle yonetimi darlamiyorlar. Karca hem yaygin degil, hem de graffit harfler barindiriyor (hiyeroglif gibi). Dil "bir"ligini saglamis bu uygarliklarin, binlerce yil varlik surdurmeleri once bundan kaynaklaniyor. Lisan cok onemli.


Iasos - Mısır Anlaşma Metni
Iasos'ta sarniclar onemli yer tutmakta. Cunku burasi ayni zamanda bir termal merkez. Sarniclarin kubbesi yok, kuyu baslarinda dortgen kapak seklinde goruluyorlar. Saglik tanrisi Asklepios'un da burada takilmacalari var. Sihhat var burada diyor. Aslinda Asklepios, Zeus onu sarimsaga cevirdikten sonra daha cok ise yaramis gorunuyor. Neyse.


Herakles'li Sütun
Ekmegi, balikciliga yuklemis Iasoslular. Eh o zamanlar tuzlanmis balik isinde cok para var, koydan da nefis balik cikiyor, "Neden tarimla ugrascam yaaee " fikri gayet mantikli.


İasos'da bulunan mozaiklerden biri
Gelelim Kiyikislacik koyune. Iasos'la ic ice bir koy. Buraya gelip, balikci Ceyar'in (Dallas'taki J.R. degil tabi) izgara karidesinden, sari beneklisinden, lidakisinden tadiniz. Koy ortami ise sahanedir, tamami yoruklerden olusur nerdeyse. Yol durumu icinse off-road hazirligi yapmanizi onerebilirim.